İnce belli bardakta demli demokrasi

Her zamanki gibi çayımı aldım, geçtim penceremin dibine ve kitabımı da aldım; ama okumaktan epey zorlandım. Kafamda birçok düşünceler takıldı, birçok huzursuz olduğum yaşanmışlıklarla kaldım.

Elimizde, avucumuzda ne varsa aldılar. Toplumda sıkı sıkıya tutulacak ne kaldı, son ekmeğinden başka? Bazı aileler; kendi ağzındaki ekmeğinden yarısını evladına veriyor. Bir evde pirzola, kırmızı et pişerken; ne yazık ki bir evde sadece mercimek çorbası pişiyor. O çorba da yetmiyor, ikinci defa bir daha pişiyor. Bazen patates kızartması yapılıyor o aynı evde, ikinci defa aynı kalan patatesler ısıtılıyor. Başka yok. İkinci bir yemek o evde lüks sayılıyor.

Bir çocukta ev dolusu oyuncaklar varken; bir çocuğun elinde tahtadan yapılmış bir tür tekerli oyuncak var. O da kırılana dek onun elinde kalıyor. Belki de büyüyene dek… Bayramda bir çift ayakkabı ile günlerce aynı yorganın altında uyuyan çocuk var hâlâ bu ülkede. Biz de çocukken yeni ayakkabı ve kıyafetlerle aynı yatağı, aynı taze heyecanı taşırdık küçücük yüreğimizde. Uyuyamazdım, bir çift spor ayakkabım oldu diye. Şimdi o duygu yerini, kaygılara, ülke adına düşünmem gereken meselelere bıraktı.

Bir bebek, fakirin, yoksulun dünyasında gözlerini açarken; başka bir bebek ise sarayın, şatafatın, sonradan görmenin yaşamında gözlerini açıyor. Sonradan görme neydi? Haberlere düştü fotoğraflar; altınlar, bilezikler, gösterişli o yapıdan bahsediyorum.

Bir bölgede insanlar açlıktan ölürken, bir bölgede israf var.

Ülkedeki açlık, sefillik, yokluk, ihracatın sıfırlandığı, ekonomik kaygıların arttığı, dış borcun yükseldiği, işsizliğin arttığı, gençlerin ülkedeki umudunun yok edildiği bir zaman dilimine girdik. Yetmiyor gazeteciler tutuklanıyor, gazeteler, kanallar, radyolar kapanıyor. Ülkede tehdit var, demokrasi ve hukuk yok ediliyor. Adalet dersen; o da henüz ismini tam manasıyla göstermiş değil. Susadık biz. Bir demlik çay dahi bizi kurtarmıyor, susuzluğumuzu gidermiyor. Litrelerce su içsek de, susuzluğumuz dinmiyor. Bizler, demokrasiye, özgürlüğe, adalete, hukuksal yapıya susadık. Yaşamadık bunları hiç. Uzun zaman oldu, doksanlar gibi bir yapıdayız. Bu demokrasi ve adalet susuzluğu; daha kötü, daha zordur. Dilimiz, damağımız kurudu demokrasi ve adaletin olmayışından… Dudaklarımız çatladı, yaralandı, çatlaklardan kan akıyor… Nerede bu demokrasi?

Bir ince belli bardaktaki demli çay bile artık keyif vermiyor. Bu düşünceler içinde, bu hisler içinde severek içtiğim çayın dahi tadını alamıyorum. Çayın yanında ince belli bardakta kitabımı okumak dahi kaygılar içinde bırakıyor beni. İşsizlik, ekonomik sorunları olanları düşünmekle geçti satır aralarım. Her satırı okuduğumda, ağır düşler içinde kaldım, okuduğum satırı defalarca okurken buldum kendimi. Pencere dibinde, ince belli bardakta çay keyfi yapıp, huzur içinde kitap okuyabilir mi, ülkesi ve kendisi adına kaygı yaşayan biri? Çocuğuna ekmek getirmekte zorlanan baba, eşine istediği kıyafeti alamayan koca; eline kitabı, gazeteyi alırken; bunlara huzur içinde zaman ayırabilir mi? Gelecek kaygıları olan bir öğrenci, huzur içinde ve sorunsuz bir şekilde sınavlara hazırlanabilir mi? Emeğinin karşılığını alamayacağını bilen öğrenciler, asla emek vermez. Bu sadece öğrenciler için geçerli değildir; çoğu insan için geçerlidir.

Azim çok önemli bir kavramdır. Türkiye’de azim, çabuk çürüyor. Maalesef çürütüyorlar. Yıllarını veren öğrenciler, bir süre sonra bir fabrikada işçi, bir karakolda polis, bir mahallede bekçi veya bir yerde çaycı olarak buluyor kendini. Öğretmenler atama bekliyor yıllarca, atanamıyor. Atanamadığı için intihar eden çok öğretmen var. Katledilenler dışında…

Artık ülkedeki bu karmaşanın bir an önce düzelmesi için mücadele vermeliyiz. Ülkede farklı bir ses çıkaran herkes baskı altına alınıyor. Bunun kim olduğu önemli değil. Baro başkanları, gazeteciler, siyasetçiler, avukatlar ve yurttaşlar, öğrenciler, işçiler… Kimse hakkını arayamaz hale geldi. Kimse, ‘bu doğru değil’ diyemez hale geldi. Ve bu baskı çemberi her geçen gün, daraldıkça daralıyor.

Huzurumuz çalındı, susuyoruz… Susuzluktan ölmek üzereyiz.

Bir ince belli bardakta demli(tam) demokrasi istiyoruz şimdi garson!

Kalmadı ağabey…

Yorum bırakın